Işık Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Anestezi Programı’ndan Dr. Cem Koçak, deprem sonrası görülebilecek sağlık sorunlarına karşı uyarılarda bulundu.
İlk önce travma sonucu oluşan sistemik sorunların düzeltilmesi gerektiğini dile getiren Dr. Cem Koçak, “sıvı-elektrolit dengesinin sağlanması, kayıpların yerine konması ve fazla olanların arındırılması, termoregülasyon, aşırı miktarda doku ezilmesi – kaybına ya da sıkışmaya bağlı sendromların sağaltımı gibi acilen çözülmez ise yaşamla bağdaşmayacak durumların öncelikli olduğu kabul edilir. Acil sağlık hizmetlerinin farklı uzmanlık alanları gerektiren diğer bileşenleri ise gerekli oldukça konsültasyonlar ile tedavi sürecine dahil olurlar. Ancak deneyimler ilk andan itibaren belli bir öngörü ile alınabilecek önlemlerin, sorunlar ortaya çıktıktan sonra yapılacak sağaltımlara göre daha etkili ve başarılı olduğunu göstermektedir” diye konuştu.
“Kanalizasyon sistemi nereden sızdırıyor ya da kontaminasyon hangi noktada gerçekleşiyor, henüz bilemiyoruz” diyen Işık Üniversitesi Meslek Yüksekokulundan Dr. Cem Koçak, en basit haliyle bir su kaynağının temiz olup olmadığını bile test edilemediği koşullarda, hiperklorizasyon gibi ‘aşırı’ önlemlerin daha kabul edilebilir riskler haline geldiğini de sözlerine ekledi.
Diğer olağanüstü durumlara kıyasla depremlerde altyapı yıkımlarından sonra çevre sağlığını en fazla etkileyen unsurun vektör ekolojisindeki değişimler olduğunu işaret eden Dr. Koçak, insanlara göre çevresel yıkımdan daha az etkilenen türlerin olağanüstü koşullar nedeniyle artan üreme alanları nedeniyle hızla çoğalıp salgınlara neden olabildiğini de belirtti.
Günler sonra enkaz altından sağ çıkarılabilen ‘mucize’ olarak adlandırılan çoğu depremzedenin soğuk nedeniyle düşen metabolizma, buna bağlı azalan enerji ve oksijen gereksinimi ile birlikte azalan sıvı kaybı, geciken dehidratasyon sayesinde dayanabildiklerini bilgisini veren Dr. Koçak, bu aşamada ise soğuğun ikincil yararlarını da görmeye başladığımızı aktararak şunları kaydetti:
“Olağanüstü bir durum sonrasında yeterince önlem alınmadığı gözleniyorsa, belirli etkenlere bağlı vakaların ortaya çıkması beklenen zamanlarda özenli takipler yapılır, ayrıca araştırılır: İlk hafta daha çok viral etkenlerin neden olduğu hastalıklar görülür, ikinci haftadan itibaren E.Coli, Shigella gibi barsak enfeksiyonu ve ishallerle karakterize salgınlar ile Leptospirozis gibi etmenlerle oluşan hastalıkların görülmesini bekleriz. Ancak doğası gereği tropikal, sub-tropikal coğrafyaların hastalığı olan Leptospirozis ile bu mevsimde karşılaşmak pek de mümkün değildir. Mart aynın ilk yarısında Giardia gibi, Entamoeba Histolytica (=amipli dizanteri) gibi paraziter hastalıkların görülmesini bekliyoruz, mart sonu ise Hepatit A için tetikte olunması gereken zaman. Dondurucu soğukların sona erdiği bu tarih aralığı risklerin artmasını da beraberinde getiriyor.”
DSÖ’den aşılama uyarısı
“Elbette olağanüstü durumlarda salgınların biricik nedeni yetersiz sanitasyon, temiz su ve gıdaya ulaşım sorunları, vektör kontrolünün yetersizliği gibi etkenlere bağlı değil” diye konuşan Işık Üniversitesi Meslek Yüksekokulundan Dr. Cem Koçak, “Bütüncül yaklaşım gereği etkilenen yaşamlardaki tüm sistemlerde duyarlılığın arttığını göz ardı etmemek gerekiyor, bunların başında da bağışıklık sistemi gelmekte. Üstelik olağanüstü durumlarda yetersiz beslenme ve barınma koşullarının uzaması da bu etkilenmeyi misliyle arttırıyor. Araştırmalar bu durumu destekleyen verilerle dolu, örneğin kızamık nedeniyle can kaybı oranı on kat artabiliyor” dedi.
Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) olağandışı durumların yaşandığı bölgelerde kolera, tifüs ve benzeri hastalıklar için salgın eşiğini tek vakaya indirdiğine işaret eden Dr. Cem Koçak, ayrıca DSÖ’nün ivedilikle meningokoksit menenjit, kızamık gibi hastalıkların aşılamasına başlanmasını uyarısında bulunduğunu aktardı.
Bir yanıt bırakın